2 Ekim 2012 Salı


Zaman hızla akıp giderken, bizi kendimize getiren şeyler olur bazen, yüzümüze bir şamar gibi çarpan... Durup, düşündüren,hatırlatan, hissettiren.Bu kısır döngüye öylesine kaptırmışken kendimizi ben bu  hayatın neresindeyim dedirten.
Bir yakının ebedi aleme göçüşü, nafile çabalarımızın, birer insan olarak aczimizin  farkına varmamızı sağlıyor.
Ve her saniye narsist benliklerimizin esiri olarak bu gezegende hoyratça katettiğimiz yolları ölümlü olmanın paydasında eşitliyor...
   

Bu bloğa ilham kaynağı olan babaanne bu hayata veda etti... Yaşadığı yılların yorgunluğu, insan olmaktan kaynaklanan tüm dert ve tasaları bir anda bitiverdi... Eyüp Sultan camiinden o bereketli ramazan gününde cenazesi kaldırılırken, insan kendi gerçeğinin farkına varabilse diye düşündüm, tüm bu tasaları boynunda ağır bir yük olarak taşır mıydı? Bizler ölümlüydük ve geçici olan şu dünya hayatımızda yapmamız gereken tek şey hırslarımızın yörüngesinde pervane olmaktan ibaret değildi...


Babaannemden kalan; tel kırma işiyle kim bilir gençliğinin hangi baharında yaptığı bu güzel örtü, Hoca olan  babasının Tek Parti döneminde gördüğü zulümleri anlattığı buruk anılar, ve çok sevdiği kahvenin kırk yıllık hatırı oldu...Mekanın Cennet olsun babaanne....

30 Nisan 2012 Pazartesi

BİR DİKİLi AĞACINIZ OLSUN...


Büyüdüklerinde hatırlayacakları güzel anların arasında bir çocukluk anısı da toprağa diktikleri bir fidan, ellerinden yeşeren bir dal olsun diye Nisan ayının güzel bir pazar günü yollara düştük. Eskişehir'e 55 km mesafedeki bu çorak arazide Kutlu Doğum Etkinliklerimizin sonuncusu olarak planladığımız ağaç dikme etkinliği en çok da çocuklarımızı mutlu etti. ''En Güzel '' olarak yaratılan, Kainatın Efendisi'nin (Salat ve Selam O'nun üzerine olsun) bizlere öğrettiği güzel ahlakın çocuklarımızın  da hayatlarının mimarı olması için tasarlanmış etkinliklerden biriydi bu etkinlik. 
Bu gezegenin daha yaşanır bir yer olması bizim hırslarımızla yaptığımız tahribatı biraz olsun düzeltme yolunda çaba göstermemize bağlı. Ağaçları kestik, toprağı, havayı, suyu kirlettik ve bize emanet edilen şeylere (buna kendi kişisel hikayelerimiz de dahil) sonuna kadar ihanet ettik. Ama yapılanları tamir etmek adına kendi küçük hikayelerimizden başlayarak umut fidanları yeşertebilir, onları sevgi ve hoşgörümüzle büyütebiliriz. 



Bu iki kuzen birlikte toprağa dikti bu çam fidanını, etrafını birlikte toprakla örttü ve can suyunu masum çocuk kalplerinin hammaddesi olan  sevgi, umut ve affedicilikle verdi. Yunus Emre'nin dolaştığı topraklarda hoşgörü iklimi yeşersin, yaradılan yaradandan ötürü sevilsin için  hamurumuz olan toprakla bir buluşmaydı bu fidan dikimi. Eskişehir Birlik Vakfı'na yürekten teşekkürler, böyle bir organizasyonla  birlikte bizleri buluşturduğu için.

5 Nisan 2012 Perşembe

KEMAL SAYAR ŞİİRLERİ


Kemal Sayar'ın uzun zamandır sabırsızlıkla beklediğimiz şiir kitabı sonunda Timaş Yayınlarından çıktı. Baharla birlikte  Nisan yağmurları sonrası ortalığı kaplayan toprak kokusu gibi geldi bana. Bizden, bizi anlayan, bu topraklarda doğup büyüyen insanın hikayesini içselleştirip; Yunus ve Şeyh Galip ekseninde yaradılandaki güzellikleri gören ve görünmesi için yoğun çaba sarfeden biri  üstad Kemal Sayar.Bu defa  çok eskilere dayanan şair kimliğiyle dokunacak şifa arayan kalplere.   Ben tam da Ankara dönüşü, eşimin Kemal Hoca ile yaptığı sohbeti anlattığında keşkelerle başlayan gıpta cümleleri kurmaya hazırlanırken, bu haber çok sevdiğim bir eski dosttan gelen merhaba gibi mutlu etti beni.
 Sanıyorum başucu kitaplarıma bir yenisi daha eklenmiş oldu...


'' BEBEĞİN DUASI
Allah'ım gönder şifa meleklerini
Düşsün alnımın ateşi
Beni yoktan var ettin
Lutf eyle var kalayım
Ya Şafii
 
Suya giden ceylanlar gibi
Yuvarlansın da ömrüm
Su sesinin önünde
Kalbini bir gül için
Yakmak nedir bileym
Ya Rabbi ''


Ve yayınevinin kitabı tanıtmak için kurduğu cümleler:

 Kemal Sayar bu kez şiirleriyle dokunuyor kalbimize, ruhumuza. “Hızır ve Roza”, “Ricat” ve “İki Güneş Arasında” başlıkları altında toplanan şiirlerine bazen Haşim’i, Anna Karenin’i davet ediyor bazen melekleri. Önce Kudüs’ten sesleniyor dünyaya, sonra Floransa, Kadıköy vapurundan inip kayboluyor aşkın tarümar ettiği bahçelerde Şems’le Mecnun’la. Rüknettin’in kalbi için kehanetlerini sıralıyor, bir bebeğin duasıyla bir babanın iç geçirişinde anlatıyor hayatı.


 Son olarak da sevgili dostlar; Sonsuza Dek Sophie şiiri'in dinleyin yeniden ve içinizdeki Şarklı için bir fincan kahve için....






31 Mart 2012 Cumartesi


Bu fotoğrafı gördüğümde eski divanlar geldi gözümün önüne. Evlerimizi eşya ile tıkabasa doldurmadığımız günlerdi. Tabi yaşı çok genç olanlar hatırlamayabilir. TRT 1 de yayınlanan Seksenler dizisi bu günlerde oldukça sevilen bir dizi. Hep birlikte seyrederken çocuklar da bizimle beraber gülüyorlar, ama bizim için taşıdığı anlam çok farklı. Şimdiki çocukların dekor olarak gördükleri bizim hayatımızın gerçeğiydi. 
Eşyanın esiri olmadığımız sade hayatlar sürebilir miyiz yine? Huzur içinde yaşanan, insanların birbirini gerçekten dinlediği, birbirinin dertleriyle dertlendiği...Sahi narsizm hayatımıza ne zaman girdi de bu kadar esir aldı bizi. Bu kadar kendimizle meşgul, kendimizle dertli olduk. Herşeye sahip olmak ne zaman hayatımızın tek hedefi haline geldi.
Erich Fromm'un ''Sahip Olmak ya da Olmak '' kitabını tavsiye ederim halihazırdaki doymak bilmeyen insan iştahından rahatsız olanlara.
“Yeni bir insan ve yeni bir topluma geçişin tek yolu, herşeyi elde etmek, onlara egemen olmak biçiminde beliren ve kar tutkusu, açgözlülük, bir de ihtiras demek olan “sahip olmak” karakterini inkar etmekten geçer. İnsanlar onları huzura, mutluluğa ve diğer insan kardeşlerini sevmeye yöneltecek olan “olmak” biçimli bir dünya görüşüne geçemedikleri sürece, kurtulmaları mümkün değildir.”  
Huzurun ve mutluluğun yolu hayatımızdaki fazlalıklardan kurtulmaktan geçiyor sanırım, eşyaları azaltmaya başlasak mı ne dersiniz?

Fotoğraf pinterest'ten alıntıdır...

27 Mart 2012 Salı

                                                       Pinned Image

                                                    Bahar.... Çiçekler açsın yuva olan her evde... 

               Pinned Image

Diktiğimiz dallar yeşersin...Kutular, poşetler, şişeler olmasın her zaman evimizin yolunu tutan. Yüreğimizle bizzat besleyip büyüttüğümüz içinde hayat olan emek verdiğimiz herşey bizi çoğaltsın gün be gün...



  fotoğraflar pinterest'den alıntıdır.

26 Mart 2012 Pazartesi

MERHABA




BABAANNEMİN BOHÇASI'yla  yeniden merhaba demek gerçekten heyecan verici. Baharın geldiği şu günlerde bu blogla yeni bir yol göründü bana. Merak edenler için hemen söyleyeyim 96 yaşında bir babaannem var. Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde doğan, yeni cumhuriyetin tüm yeniliklerine şahit olan, modern ve postmodern zamanlara uyum göstermek için didinen, hayatının son demlerinde bir ninecik.  
Peki neler olacak bu blogda? Babaannemin hayat hikayesini ''Sürahi Hanım '' modunda anlatmayacağım tabi ki...Yaşam tarzı, dekorasyon, kitaplar, unutulmaya yüz tutan el sanatları, güzel yurdumun birbirinden güzel köşeleri, yemek, fotoğraf, sinema, şiir... Şimdilik sanıyorum bunlar olacak...Nostalji tadında, bazen babaannemin gözünden bazen torununun penceresinden.... Kervan yolda düzülür demiş atalarımız, yolda kimbilir nelerle karşılaşacağız. Karşılaştıklarımız da zaman zaman bize katılacaklar.
Moda konsepti ile hazırladığım Kızımın Bayramlıkları adlı bloğumdan farklı olarak Babaannemin Bohçası geniş bir ilgi alanına sahip olacak. Bohçadan dökülenler umarım tüm blogseverleri mutlu eder...